100. YILDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ NİN KURULUŞ VE ÖZGÜRLÜK HİKÂYESİ HUKUK SİSTEMİNİN DEĞİŞMESİ
Tarih: 31.10.2023 | Okunma Sayısı: 241

100. YILDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN 

 KURULUŞ VE ÖZGÜRLÜK HİKÂYESİ

HUKUK SİSTEMİNİN DEĞİŞMESİ

 

Avukat İbrahim BAYKAN

Aksaray Barosu Onursal Başkanı

 

Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılını kutladığımız bu günlerde, kuruluşunu ve sonrasındaki önemli olayları hatırlamak oldukça anlamlıdır. Hatırlatmak istediğim hususların birçoğunun hemen hemen herkesin zihninde yer ettiğini biliyorum. Ancak, severek izlediğimiz bir filmi okuduğumuz bir kitabı veya dinlediğimiz bir şarkıyı yeniden defalarca tekrar izlendiğini, okunduğunu, dinlendiğini biliyorum. Bu yazıyı hazırlarken bilinen olaylar unutulmaya yüz tutmuşsa önemini hiç bir zaman yitirmeyecek tarihi olayların da zihinlerde tazelenmesini amaçladım.

 

Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. kuruluş yılı, sadece bir devletin değil, aynı zamanda tarih boyunca yaşayan büyük Türk Milleti'nin; Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadesi ile "ilelebet payidar" kalacak dediği imparatorluk bakiyesi üzerine Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde silah arkadaşları ile birlikte yine Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadesi ile "Milletin azim ve kararlılığı ile" kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundaki büyük değişimlerin ve çalkantıların da hikâyesidir .

 

Altı yüz yıl boyunca üç kıtaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı sonucunda hiçbir cephede yenilmemesine rağmen, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi olarak isimlendirilen ateşkes anlaşması ile birinci dünya savaşı'ndaki yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldı. Bu anlaşma ile Osmanlı İmparatorluğu, imparatorluğun kontrolünü İtilaf Devletleri'ne (İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya vs.) bırakmak zorunda kaldı. Bu, İstanbul'un İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesi ve Osmanlı hükümetinin yetkilerinin kısıtlanması anlamına geliyordu. Ayrıca, Osmanlı ordusu, savaşın sona ermesiyle birlikte hizmet dışı bırakılarak terhis edildi ve silahsızlandırıldı. Ordunun büyüklüğü ve organizasyonu da İtilaf Devletleri tarafından belirlendi.

 

Bu durum, Osmanlı İmparatorluğu'nun zor bir dönemden geçtiğini ve topraklarının işgal edildiğini gösteriyordu. Ancak Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, milletin azmi ve kararlılığıyla yeni bir başlangıç yapmaya karar verdiler. İşte bu zorlu sürecin sonunda Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri atıldı. Bu cumhuriyet, Türk milletinin iradesi ve azmiyle kuruldu ve Türk milletinin ilelebet payidar kalması için atılan büyük bir adımdı.

 

Anlaşmanın sonucunda Osmanlı İmparatorluğu, büyük toprak kayıplarına uğradı. Bu topraklar arasında Arap toprakları, Suriye, Filistin ve Irak gibi önemli bölgeler yanında Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ve işgal edilmesi sonucunda İstanbul ve çevresi (doğu Trakya) İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar; Batı Anadolu Yunanlılar,Güney Anadolu (Adana,Mersin) Fransızlar,Doğu Anadolu ve Kafkaslar Ruslar bir Karadeniz bölgesinin bir kısmı  İngilizler tarafından işgal edildi.

 

Birinci Dünya Savaşı sonucunda Osmanlı İmparatorluğu'nun işgali, imparatorluğun siyasi, askeri ve toplumsal yapısında büyük değişikliklere yol açtı. Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde tahtta bulunan V. Mehmet Reşat ve sonrasında VI. Mehmet Vahdettin, padişah olarak savaşın sonuna kadar tahtta kaldılar ve İmparatorluğun çöküşüne şahitlik etmişlerdi. İmparatorluk, işgaller ve iç karışıklıklarla sarsılmış, Padişahlar, işgalcilerin buyruğunda kalmış ve fiili olarak yetkilerini yitirmişlerdi. Padişahların hükümet üzerindeki etkisi ortadan kalkmış ve Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemindeki bu zayıf ve bağımlı idare cihan imparatorluğunun sonunu hazırlamıştı.

 

Mütareke sonucu birinci dünya savaşında üç kıtada yıllarca kahramanca yokluklar içinde savaşan Osmanlı ordusu sonrasında hizmet dışı bırakılarak mevcut askerlerin büyük çoğunluğu terhis edilmiş kalanlar ise silahsızlandırılmıştı. Ordunun büyüklüğü ve organizasyonu işgalcilerin denetimine girmiş, işgal kuvvetleri, ordunun silahlarını toplamış ve ordu etkisiz hale getirilmişti. Bu durum ise imparatorluğun çöküşünün sembolü haline gelmişti.

 

Savaş sonucu kaybedilen topraklarda yaşayan soydaşlarımız Anadolu ya göçe zorlanmış, Halk yıllar süren savaşların sonucu şehitler gaziler vermiş savaşların etkisi ile yoksullaşmış, temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz hale gelmişti. Merkezi idarenin otoritesinin kaybolması sonucu İşgalcilerin varlığı ve iç karışıklıklar, halkın güvenlik endişelerini artırmış; özellikle işgal bölgelerinde yaşayanlar, işgal kuvvetlerinin acımasız davranışlarına muhatap olmuşlardı.

 

Milli mücadele başlamadan önce vatanın durumu yıllar sonra Atatürk gençliğe hitabesinde özetlemişti. Tüm bu olumsuz ve zorlu koşullara rağmen, tarih boyu bağımsızlık mücadelesi vermiş onlarca devlet kurmuş Akif in ifadesinde belirttiği “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım, yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım “ diyerek ifade ettiği Türk Milletinin morali ve motivasyonu hiç ama hiç düşmemiş, bağımsızlık umudunu hiç yitirmemişti.

 

Büyük Türk Milletinin esarete boyun eğmeyeceğine inancını hiç yitirmeyen Mustafa Kemal Atatürk “ Bağımsızlık benim karakterimdir!" ifadesi ile kişisel ve milli bağımsızlık konusundaki kararlılığını ifade ederek 19.Mayıs 1919 tarihinde Samsuna çıkarak bağımsızlık mücadelesinin ışığını yaktı. 1919 yılında Amasya da yapılan toplantı sonucu yayınlanan Amasya genelgesinde Türk milletinin halk iradesine dayalı bir yönetim kurma kararlılığı vurgulandı. Aynı yıl toplanan Sivas kongresinde ulusça verilecek milli mücadelenin örgütlenmesi işgalcilere karşı verilecek kurtuluş savaşı kararlaştırıldı. Türk İstiklal Savaşı, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi olarak tarihe geçen büyük bir savaş olduğu tüm uluslar tarafından tartışmasız kabul edildi.

 

Atatürk, Kurtuluş Savaşı devam ederken zihninde oluşturduğu "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" felsefesiyle, monarşik idareye son vererek saltanata dayalı bir yönetimden uzaklaşıp halkın iradesine dayanan demokratik, laik bir idare şekli olan cumhuriyete geçiş için 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) açılmasını sağladı.

 

1919 yılında yokluklar içinde başlayan İstiklal savaşı ordunun ve milletin büyük fedakârlıkları ile 1921 yılındaki Sakarya meydan muharebesi, İnönü Meydan muharebeleri, son olarak 1922 yılındaki Dumlupınar muharebesi ve Büyük taarruzun zaferle sonuçlanması ile Anadolu da ki düşman işgaline son verildi.

 

Milletçe kazanılan askeri zaferler, Mudanya Mütarekesi 11.Ekim 1922 yılında imzalandı. Bu mütareke Türk Kurtuluş Savaşı'nı sona erdiren bir ateşkes anlaşmasıydı. Mütareke, Yunan işgal kuvvetlerinin Anadolu'dan çekilmesini öngörüyordu. Sonuç olarak askeri zaferimiz  24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile taçlandırıldı. Bu antlaşma, Türk milletinin bağımsızlığını resmi olarak kazandığı ve cumhuriyetin kuruluşunun temellerinin atıldığı bir belge olarak kabul edildi.

 

Atatürk ün zihninde yıllar önce şekillendirdiği yönetim şeklinin uygulamaya konulması zamanı gelmişti. Yer Çankaya köşkü tarih 28.Ekim 1923 bu günden yüz yıl önce "Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz!" cümlesi, Mustafa Kemal in dudaklarından döküldü. Bu cümle Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin ve İstiklal Savaşı'nın zaferle sonuçlanmasının Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun ilanı, Saltanatın ve bununla birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nun sona erdiğinin açık ifade ve ilanıydı.

 

29.Ekim 1923 tarihinde TBMM de Türk devletinin cumhuriyetle idare edileceği kabul edilmiş Gazi Mustafa Kemal 29 Ekim 1023 te TBMM de yaptığı konuşmasının bir bölümünde :"Artık bugün tam istiklâl ve hürriyetine kavuşan Türk milleti, büyük milletimiz!&S230; Az zamanda kazandığınız bu zafer, istiklâl ve cumhuriyetin ebedî hükümetiyle tescil edilmelidir. Mademki bu zafer ve hürriyet, müstakil bir milletin hakkıdır, Türk milletinin istiklâl ve hürriyetini yine Türk milletinin azim ve kararı kurtaracaktır." Atatürk'ün bu konuşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ve milletin bağımsızlık mücadelesinin zaferini kutlayan önemli bir anıt niteliğindedir. Bu konuşma, Türk milletinin istiklal ve cumhuriyet sevdasını yücelten ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini atan bir bildirge olarak kabul edildi.

 

Zafer kazanılmış ülke düşmandan kurtarılmış artık genç cumhuriyetin devamını sağlayacak reformlara sıra gelmişti. Bu reformlar, Türkiye'nin geleneksel yapısını değiştirmeye ve modern bir ulus devlet oluşturmaya yönelikti. Atatürk'ün liderliğinde gerçekleştirilen bu değişiklikler, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini atmış ve ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi yapısını dönüştürmüştü.

 

Türkiye Cumhuriyeti'nin modernleşme ve batılılaşma çabalarını yansıtan önemli çok adımlar kısa sürede atıldı.  Atatürk'ün liderliğindeki reformlardan bazıları ve en önemlileri Anayasal çalışma ve değişiklikler, İnkılâplar/devrimler olarak adlandırılan kıyafetle ilgili değişiklikler, Arap alfabesinin kaldırılması, laiklik kavramı, eğitim reformları, saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılması, diyanet işlerinin kurulması kadın hakları ile ekonomik kalkınmaya ilişkin düzenlemeler ve bir çok reform hayata geçirilmişti. Böylece demokratik laik, sosyal hukuk devletinin temelleri atılarak bundan tam yüz yıl önce kuruldu.

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURULMASI İLE EN ÖNEMLİ DEVRİM HUKUK SİSTEMİNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERDİ. 

 

Osmanlı İmparatorluğu  çok dilli ve çok dinli bir toplumdu, İmparatorluk sınırları içinde çeşitli etnik gruplar ve dinlerden insanlar yaşıyordu. İmparatorluğun son döneminde de hukuk ve yargı sistemi bu nedenle oldukça karmaşık bir yapıya sahipti. 19. yüzyıl boyunca imparatorluk modernleşme çabaları ve siyasi reformlarla dönüşüyordu; ancak bu dönemde devlet ve hukuk sistemi hala geleneksel ve karmaşık bir yapıya sahipti.

 

İmparatorluk mutlak monarşi sistemi ile yönetiliyordu. Osmanlı hükümdarı olan padişah hem devletin hem de İslam'ın en yüksek otoritesi olarak kabul ediliyordu. İmparatorluğun son dönemlerinde İkinci Meşrutiyet dönemi olarak bilinen 1908 devrimi sonucunda Meclis-i Mebusan (Meclis-i Umumi) kuruldu. Bu meclis, seçilmiş milletvekillerinden oluşuyordu. Ancak bu meclisin yetkileri ve etkisi sınırlı olup gerçek anlamda bir demokrasiyi veya sivil özgürlükleri sağlamıyor padişahın egemenliği devam ediyordu.

 

Padişahın mutlak egemenliğinin sürdüğü idare sistemi, Osmanlı İmparatorluğu'nun hukuk sistemini oldukça karmaşık kılıyordu. İmparatorluk, farklı etnik ve dini gruplardan oluşuyordu ve bu gruplar kendi mahkemelerine ve bazı yönetim haklarına sahipti. İslam hukuku (şeriat) ve örfi hukuk (kanun) olmak üzere iki ana bileşen içeriyordu.

 

İslam hukuku, özellikle aile hukuku ve miras konularında etkiliydi ve Müslüman toplum üyeleri arasında uygulanırdı. Ancak şeriat hukuku, zaman zaman çağdaş toplumun ihtiyaçlarına uyum sağlamada yetersiz kalıyordu; çünkü hukukun esası İslam'ın kutsal metinlerine dayalıydı.

 

Müslüman olmayanlar arasındaki davalarda, kendi dini inançlarına göre hareket eden mahkemeler bulunuyordu Örneğin, Hıristiyan toplulukların kendi dini hukuklarına dayalı mahkemelerinde davalara bakılıyordu. Bu mahkemeler, dini liderlerin gözetiminde çalışır ve dini hukuk kurallarına dayanarak kararlar verirlerdi.

Örfi hukuk ise yerel geleneklere ve adetlere dayanıyordu ve genellikle gayrimüslim topluluklara uygulanırdı. İslamiyet öncesinden bu yana devam eden töre kurallarının İslamiyet'e aykırı olmayacak şekilde düzenlenmesiyle oluşan kuralları içeriyordu. Padişah, örfi kanunlarını yönetim, maliye ve ceza gibi konularda çıkarttığı kanunnamelerle belirlerdi. Ancak örfi kanunlar hazırlanırken İslam hukukuna aykırı olmamalarına özellikle dikkat edilirdi. Kısaca karmaşık hukuk sistemi modern hukuk sistemi ile hiçbir şekilde bağdaşmıyordu.

 

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda Atatürk ve diğer öncüler, Osmanlı İmparatorluğu'nun monarşik ve otoriter yönetim yapısını terk edip, halkın egemenliğine dayalı bir demokratik cumhuriyet kurmaya karar vermişlerdi. İktidarın soy bağına ailesel bir geçişle belirlendiği padişahlık sistemine son verilecek ve yerine halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla iktidarın kullanıldığı bir sistem olan demokratik laik bir yönetim şekli olan cumhuriyet idaresine geçilecekti.

 

Atatürk, bu yeni düzenlemelerle Türkiye'yi çağdaş bir laik devlet olarak şekillendirmeyi hedefledi. Bu süreçte, demokrasi, milli egemenlik, laiklik, eşitlik ve modernleşme gibi ilkelere dayalı bir siyasi yapı ve toplum inşa edildi. Anayasa, serbest seçimler, yargı bağımsızlığı ve diğer demokratik kurumlar bu dönemde oluşturuldu. Aynı zamanda din ve devlet işlerinin ayrılması, laiklik ilkesinin benimsenmesi, dinin özel bir mesele olarak kabul edilmesi de bu dönemin önemli özelliklerindendi.

 

Bu temel prensipler, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerlerini oluşturmuş ve Türk siyasi ve toplumsal yaşamının temel dinamiklerini oluşturdu. Atatürk'ün vizyonu, Türkiye'nin tarihindeki köklü bir değişimi temsil eder ve ülkenin geleceğini şekillendiren önemli bir dönüm noktasıdır.

 

Hukuk reformları, Türkiye'nin modernleşmesi ve Batı standartlarına yaklaşması için hayati bir önem taşıyordu. Atatürk ve onun yönetimindeki değişiklikler, hukukun üstünlüğünü vurgulayarak, adaletin ve hukukun keyfiyetten uzak, tarafsız ve adil bir şekilde uygulanmasını sağlama amacını taşıyordu.

 

Medeni hukuk, aile hukuku, miras hukuku ve ceza hukuku gibi alanlarda yapılan reformlar, Osmanlı dönemindeki İslam hukukundan modern ve evrensel hukuk ilkelerine dayalı bir sisteme geçişi temsil ediyordu. Bu değişiklikler, toplumsal yapıda büyük etkilere sahipti, özellikle kadın hakları ve aile ilişkileri gibi konularda önemli gelişmeler sağladı.

 

Yargı sistemi reformları ise şeri mahkemelerin yerine bağımsız bir yargı kurumunun kurulmasını hedefledi. Bu, adaletin bağımsız bir şekilde dağıtılmasını ve hukuka aykırı işlemlere karşı yasal koruma sağlanmasını amaçlıyordu.

 

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, demokrasimiz kısmi kesintiler uğrasa da Türkiye’de 12 cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bu cumhurbaşkanları, hiçbir soy bağına bağlı olmaksızın, (Türkiye'de cumhurbaşkanları, herhangi bir soy bağına sahip olmaksızın seçilebilmektedir. Bu durum, cumhurbaşkanlığının herkes için erişilebilir olmasını ve toplumun farklı kesimlerinin temsil edilmesini sağlamaktadır) ülkenin farklı bölgelerinden (Türkiye'nin farklı bölgelerinden gelen cumhurbaşkanları, toplumun farklı kesimlerinin temsil edilmesini sağlamaktadır. Bu durum, cumhurbaşkanlığının herkes için sahiplenilebilir olmasını ve milli birlik ve beraberliğin güçlendirilmesini sağlamaktadır.) gelmişlerdir. Demokrasi ve cumhuriyetin sağladığı imkânlar sayesinde, halk, kendi iradesini kullanarak, cumhurbaşkanını seçmiştir. Bu durum, demokrasi ve cumhuriyetin en önemli kazanımlarından biridir.

 

Tarihte birçok örneği görüleceği üzere, bugün Filistin halkı, İsrail'in zalimane soykırım saldırılarına maruz kalmaktadır. Vatanı olmayanın hiç bir varlığı olmaz. Türk Devletimizin sınırları içinde; vatanımızda şanlı al bayrağımız dalgalanıyorsa, kimsenin etnik kökenine, dinine, diline bakılmaksızın herkes ibadetini yaparak özgürce yaşıyorsa, bu özgürlüğü ve huzuru cumhuriyete borçlu olduğumuzu ve kıymetini bilmemiz gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum.

 

Türkiye Cumhuriyeti tarihimizin en parlak sayfalarından biridir. Yüzüncü yılında bu büyük mirası yaşatmanın ve ülkemizi daha da ileriye taşımanın sorumluluğunu taşıyoruz. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının gösterdiği yol, birlik ve beraberlik içinde yürüdüğümüz sürece daha da parlak bir geleceğe yol açacaktır. Bizlere düşen görev, Cumhuriyetimizin değerlerine sahip çıkmak ve onu daha da güçlü kılmaktır.

 

Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlarken, geçmişimize saygı gösteriyor ve geleceğe umutla bakıyoruz. Bu büyük mirası sonsuza kadar yaşatmak ve Cumhuriyetimizi daha da yüceltmek için el birliğiyle çalışmaya devam edeceğimize inanıyoruz. Nice yıllara, Türkiye Cumhuriyeti' mizin 100. yılı kutlu olsun!

 

İmparatorluk bakiyesinden millet egemenliğine dayalı Türkiye Cumhuriyetini kuran başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına, istiklal mücadelesinde ve sonrasında ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü korumak ve kollamak için kara toprağa düşen tüm şehitlerimizi, gazilerimizi saygı ve rahmetle anıyorum.

 

Saygılarımla

ETKİNLİK TAKVİMİ

25.12.2024
AV. ERÇİN MEVLÜT DÜZGÜN
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.